Noah Baumbach’ın mükemmel eseri olan Marriage Story, boşanmayı ortada bir ceset olmadan ölüme benzetiyor. Eskiden orada olan ama artık kaybolan şeyleri hissediyoruz. İflah olmaz bir öfke ve acı adeta bir beden bulup kendini bize gösteriyor. Genelde boşanma süreci iki tarafın öyle ya da böyle çirkinleştiği, senelerce birlikte sakladıkları sırların bir hiçmiş gibi ortaya döküldüğü, hele bir de ortada çocuk varsa onun da bu süreci en ağır şekilde yaşadığı bir olay gibi anlatılıyor. Marriage Story ise boşanmayı öyle şefkatli bir şekilde ele alıyor ki insanın boğazını düğümlüyor. Daha önce hiç deneyimlemediğim ve oturup üstüne düşünmediğim bu durumu kendim yaşıyor gibi hissediyorum. Tabii bunda Adam Driver ve Scarlett Johansson’ın eşsiz oyunculukları da yadsınamaz bir paya sahip.
Film arabulucunun istediği üzerine çiftin birbirinin en güçlü özelliklerini anlattıkları mektubu okumalarıyla başlıyor. Böylece hem Nicole hem de Charlie’nin karakterleri ile ilgili en baştan fikir edinebiliyoruz. Öyle sıradan şeylerden bahsediyorlar ki bu sıradanlık insanın canını acıtıyor. Elbette filmde pek çok komik sahne de var. Fakat filmin dram kısmı çok daha ağır basıyor demek yanlış olmaz. Romantik komedi klasmanında yer alan film sizi hiç beklemediğiniz bir yerden yakalayıp alaşağı ediyor. Nicole ve Charlie’nin farklı istekleri, kariyerlerine olan tutkuları ve oğullarına duydukları derin sevgi işleri iyice karıştırıyor ve çift birbirine gitgide büyüyen bir öfke duyuyor. Fakat bu öfke öyle nazik bir şekilde aktarılıyor ki ister istemez herkesin kalbi kırılıyor. Marriage Story filminde destekleyeceğiniz bir taraf seçmekte zorlanıyorsunuz. Boşanmanın iyi bir yanını bulamıyor ve her iki karakterinde iyi ve kötü yanlarını açıkça gözlemleyebiliyorsunuz.