93 dakika boyunca sizi bir duygudan başka bir duyguya sürükleyecek olan “Cesaretin Var mı Aşka?” aşkın ne kadar karmaşık, zor ve aynı zamanda heyecanlı olduğunu gözler önüne seren bir başyapıt. Bir Fransız filmi olan Cesaretin Var mı Aşka?, Julien ve Sophie’nin çocukluk yıllarında başlıyor. Julien küçük bir çocukken annesi tedavisi mümkün olmayan bir kanser türüne yakalanıyor. Aynı zamanlarda Polonyalı bir göçmen olan Sophie de ayrımcılık ve zorbalık yüzünden zor günler yaşıyor. Julien’in annesi öldükten sonra birlikte çok fazla zaman geçiren ikilinin arasında tarifi mümkün olmayan bir bağ oluşuyor. Tüm zamanlarını birlikte geçiriyor ve yalnızca ikisinin anladığı bir oyun oynuyorlar. Bu oyun sırayla oynanıyor. Sırası gelen diğerine oldukça cesaret gereken bir görev veriyor ve onu yapması gerekiyor. (Örneğin Sophie çok önemli bir sınava sütyen ile gitmek zorunda kalıyor)
Julien ve Sophie’nin oynadığı bu tehlikeli oyun aralarındaki bağın sonsuza kadar sürecek bir aşka evrilmesine yol açıyor. Fakat bir şekilde kavuşmalarına da engel oluyor. Film, ikilinin yaşadığı tüm duyguları seyirciye yansıtmayı başarıyor. Fakat bir sorun var… İkilinin ilişkileri o kadar gerilimli ki sürekli olarak ne zaman bir araya geleceklerini düşünmeden edemiyoruz. Bu düşünce de duygularının derinliğini anlamamıza ve odaklanmamıza engel oluyor. Hayatlarına bambaşka insanlar giriyor, yolları bambaşka yönlere çevriliyor fakat Julien ve Sophie’nin arasındaki bağ hiçbir zaman bitmiyor. Bana göre bu film aşkın her zaman ilk günkü gibi kalması için acı çekmenin ve bir araya gelmemenin en doğru karar olduğunu gösteriyor. Her ne kadar bu fikre inanmasam da Diktatör Julien ve Kayısılı Turta Sophie’nin aşkını sonuna kadar hissedebiliyorum. Ayrıca spoiler vermeden söylemeye çalışacağım; Bu film gördüğüm en hüzünlü sonlardan birine sahip…