2019 yılına kelimenin tam anlamıyla damga vuran bir film olan Parazit, ödüllere doymadı. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi kazanması yetmedi, Altın Küre ile BAFTA’yı da kucakladı. Üstüne bir de gitti, 92. Akademi Ödülleri’nde dört farklı Oscar ödülü kazandı. Hatta ana dili İngilizce olmadığı halde En İyi Film Oscar’ını almayı başaran ilk film olarak da tarihe geçti. Genellikle bu kadar çok festivalden övgü ve ödül toplayan filmler gişede yüksek başarı yakalamaz ama Parazit dünya genelindeki gösterimlerinden 250 milyon doların üstünde hasılat elde etmeyi de başardı. Yalnızca bunlar bile, Parazit’in adını dünya sinema tarihine altın harflerle yazdırdığını açıkça gösteriyor. Güney Koreli ünlü yönetmen Bong Joon-ho’nun imzasını taşıyan yapım, çekirdek aile kavramı üzerinden sınıfsal eşitsizliği inceliyor.
Parazit, biri yoksul diğeri varlıklı iki ailenin bir şekilde bir araya gelmesiyle başlıyor. Maddi açıdan zorluk çeken Kim ailesi, Park ailesinin zengin olduğunu fark edince onların evini fark ettirmeden ve yavaş yavaş ele geçirmek için ilginç bir yönteme başvuruyor. Üstelik, Kim ailesinin planı da aralarına yeni katılan parazit bir misafir nedeniyle alt üst oluyor.
Bong Joon-ho, Parazit’in senaryosunu yazma fikrinin uzun yıllar zihninde dönüp durduğunu, hatta deyim yerindeyse “onu bir parazit gibi kemirdiğini” söylemiş. Peki, bu fikir nasıl ortaya çıkmış dersiniz? Ünlü yönetmen kabaca bir hesap yaptığında, filmdeki Kim ailesinin herhangi bir suç işlemeden Park ailesininki gibi bir eve sahip olmak için yaklaşık beş asır boyunca çalışması gerektiğini fark etmiş. Yalnızca bu tespit bile toplumdaki sınıfsal eşitsizliklerin nasıl büyük uçurumlara yol açtığını ortaya koyuyor. Parazit’i bu kadar özel bir film yapan şeylerden biri de belki bu eşitsizliği ve aile kavramını açıkça eleştirebilme cesareti. Senaryosundan kurgusuna tüm detaylarıyla başyapıt olarak değerlendirilen bu filme mutlaka bir şans vermelisiniz.