Aşıklar Şehri olarak da bilinen La La Land filminin vizyona girdiği zaman ne kadar çok ses getirdiğini hatırlıyor musunuz? Sanki 2016 yılında ondan başka hiçbir şey konuşulmuyor gibiydi! Peki tüm bu övgüyü ve ilgiyi hak ediyor mu? Bana göre evet çünkü romantik komedi filmlerine yeni bir soluk getirmeyi başarmış, hem mutlu eden hem de üzen bir yapım bu. Ayrıca kostümler ve sahneler gerçekten çok başarılı!
Los Angeles’ta geçen filmin ilk sahnesinde sıkışık bir trafik görüyoruz. Mia’nın (Emma Stone) seçmelere yetişmesi için bu trafiği aşması gerekiyor. Seçmeler hiç istediği gibi geçmiyor, kafa dağıtmak için bir partiye katılıyor ama o da işe yaramıyor. Sanki kader ağlarını örmüş gibi değil mi? Eve dönerken bir restoranda piyano çalan Sebastian’ı görüyor… Daha sonra onların karşılaşmasına kadar tüm olanları Sebastian’ın gözünden görüyoruz. Aralarında geçen şakalaşmalarla dolu kısa bir tanışma döneminden sonra beklenen oluyor ve Mia ile Sebastian büyük bir aşka tutuluyor.
Filmin hatıralardan silinmeyecek sahnelerinden bir tanesi, güneş Hollywood Tepeleri üzerinde batarken Sebastian ve Mia’nın yaptığı uzun yürüyüş. Bu yürüyüş sırasında birbirlerinde benzerlikler görmeye başlıyorlar. La La Land bir müzikal olduğundan dolayı aşık olmalarını dans yoluyla görüyoruz. Tabii bir de filmde olanlara mevsimler yön veriyor. Yani bu aşkın alevlenmesi yaz demekse aslında kış geldiğinde ne olacağını tahmin ediyorsunuz. Eğer bu kadar neşeli bir filmin mutlu sonla biteceğini düşünüyorsanız üzgünüm, La La Land Hollywood klişelerindeki mutlu son beklentinizi karşılamıyor.