Dünyanın en şanssız ve şanslı insanıyla tanışın: Frane Selak! 1929 yılında Hırvatistan’da dünyaya gelen bu adamın, okuduğunuzda inanmakta zorlanacağınız ölçüde garip bir hayat öyküsü var. Müzik öğretmeni olan Selak, aslında 1962 yılına kadar son derece sıradan bir hayat sürmüş. Ancak 1962 yılında Saraybosna’dan Dubrovnik’e giden bir trene binmesi sonucunda, Azrail’le aralarında yıllar sürecek bir savaş başlamış. Selak’ın bindiği tren raydan çıkarak donmuş bir göle devrilmiş. 17 kişinin hayatını kaybettiği kazada, Selak yalnızca kolu kırılarak gölden yüzerek çıkmayı başarmış ve hayatta kalmış.
Bu olayın üzerinden bir sene bile geçmeden, Selak bu kez de Zagreb’den Rijeka’ya giden bir uçağa binmiş. Uçuşun bitmesine kısa bir süre kala, kabin basıncı bir anda düşmeye başlamış ve uçağın kapısı açılmış. Hava akımına kapılan talihsiz adam uçaktan fırlayarak yere çakılmış. Ancak düştüğü yerde büyük bir samanlık olduğu için, ufak tefek sakatlıklarla bu kazadan da sağ çıkmayı başarmış. Uçakta kalan 19 kişinin yaşamını yitirdiği bu kazada, aslında Selak’ın hayatını da bu samanlık kurtarmış.
Yaşadığı bu kazaların ardından trene ve uçağa binmeye tövbe eden Selak, bir sonraki ölümden dönme macerasını otobüste yaşamış. Bindiği otobüs köprüden aşağı uçmuş, ancak dört kişinin hayatını kaybettiği kazada Selak yine birkaç morlukla kurtulmuş. Bu kez toplu taşıma araçlarıyla tümden ilişkisini kesip kendisine bir araba almış. Ancak hem 1970 hem de 1973 yılında, arabaları iki kez alev almış ve iki kazadan da son dakikada hafif yanıklar alarak kurtulmayı başarmış.
Talihsiz adam bir şekilde yolculuk yapması gerektiği için, mecburen arabayla seyahat etmeye devam etmiş. Bu kez de arabasına bir tır çarpınca uçurumdan aşağı yuvarlanmış. Ancak araba yere çakılmadan birkaç saniye önce içinden atlamayı başardığı için yine, yeniden yaralı kurtulmuş. Hikayenin sonu daha da ilginç: Kötü şansın kitabını yazan Selak, 73. doğum gününü kutlamak için bir piyango bileti almış. Artık hayat ondan özür mü dilemek istedi bilinmez, piyangodan tam 900 bin euro kazanmış. Biz de yaşadığımız hayatları heyecanlı sanıyoruz, öyle değil mi?