20. yüzyılın en ünlü ve usta yazarlarından biri olan Stefan Zweig, 1881 yılında Viyana’da Yahudi ve varlıklı bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Onun çocukluk yıllarında Viyana, farklı milletlerden halkların bir arada huzurla ve barış içinde yaşadığı bir kentti. Kültürel açıdan çoğulcu bir ortamda büyüyen Zweig, hayatının en mutlu dönemini de bu süreçte geçirdi. Edebiyatla iç içe geçirdiği bu dönemde bol bol kitap okudu ve bir yandan yazarlık yolculuğuna da ilk adımlarını attı. Avusturya, Fransa ve Almanya’da geçirdiği öğrenim sürecinde felsefe üzerine eğitim aldı. İngilizce, İtalyanca, Yunanca ve Fransızca öğrendi. İlk öyküsü 1901 yılında yayımlandı. Üniversiteden mezun olduktan sonra bol bol öğrenmek ve yazmak amacıyla Paris’e gitti. İlerleyen süreçte dünyayı dolaşmaya ve hem tecrübelerine hem de bilgilerine yenilerini katmaya devam etti.
Ne var ki, Zweig’ın bu mutlu günleri çok da uzun sürmedi. I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Avrupa’daki huzurlu atmosfer yerle bir oldu. Savaşa karşı edebiyatla savaş açmayı karar veren Zweig, 1917’de Jeremiah isimli eserini yayımladı. Savaş bittikten sonra Salzburg’a taşındı ve burada münzevi bir hayat yaşamaya başladı. Birçok eserini de burada kaleme aldı. Söz konusu eserler onu 1920’li yıllarda dünyaca okunan bir yazar haline getirdi. Ancak 1930’lu yıllarda Avrupa’nın üstünde yine kara bulutlar dolaşmaya başladı. Savaşın ayak seslerini duyan Zweig, çareyi Londra’ya gitmekte buldu.
Zamanla Avrupa’nın genelinin bir Yahudi için hiç de güvenli olmadığını anlayan usta yazar, İngiltere’de de kendini güvende hissetmeyince bu kez New York’a taşındı. Ancak ana vatanından ve dilinden ayrılmak zorunda kalmış, mecburi bir sürgün hayatı yaşamaya başlamıştı. 1941 yılında dünyanın tamamen çığrından çıkması, Zweig’ın da ruhunda onarılmaz yaralar açtı. 1939 yılında Brezilya’ya yerleşti ve burada geçirdiği yıllar boyunca savaş karşıtı ve hümanist duruşunu her fırsatta vurguladı. Ancak giderek içine çekildiği mutsuzluk ve umutsuzluk, onun intiharı bir kurtuluş olarak görmesine yol açtı. 1942 yılında eşiyle birlikte Brezilya’da yaşadıkları küçük bir bungalovun içinde hayatlarına son verdiler.
Psikolojik tahliller ve karakter çözümlemeleri konusunda gelmiş geçmiş en usta yazarlardan biri olan Zweig, ardında birbirinden değerli çok sayıda eser bıraktı. Bu eserler arasında Satranç, Amok Koşucusu, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Bir Kadının Yaşamından 24 Saat, Gömülü Şamdan, Mürebbiye, Lyon’da Düğün, Mecburiyet ve daha nicelerini saymak mümkün. Ayrıca, Zweig biyografi ve tarihsel anlatı türlerinde de çok başarılı bir yazardı. Yarının Tarihi, Dünün Dünyası, Amerigo, Üç Büyük Usta, Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar, Kendileriyle Savaşanlar, Rotterdamlı Erasmus ve İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar gibi eserleri; bu başarının en somut örnekleri arasında.