Edebiyatımızda distopya örneklerine nadiren rastlıyoruz ama nadiren verilen bu örnekler de gerçekten çok başarılı bir şekilde işlenebiliyor. Bunun bir örneği de Gülayşe Koçak’ın imzasını taşıyan ve 2012 yılında Yapı Kredi Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan Siyah Koku isimli roman. Çok katmanlı bir yapıya sahip olan bu eseri, yalnızca bir aşk romanı olarak okumak da mümkün. Ancak arka planda anlatılan kapkaranlık atmosfer ve yaşanan insanlık dramları, esere apaçık bir distopik özellik de kazandırıyor. 496 sayfa uzunluğundaki eserin e-kitap versiyonuna, Kobo üzerinden de ulaşılabiliyor.
Siyah Koku, bizi muhtemelen yakın bir gelecekte, Bizistan adlı bir ülkeye davet ediyor. Türkiye’ye çok benzeyen bu ülkede kapkaranlık bir atmosfer hakim. Çünkü yalnızca bu ülkede değil, tüm dünyada doğal kaynaklar kurumuş ve su sıkıntısı baş göstermiş. Artık kişi başına düşen su tüketimi çok kısıtlı kotalarla sınırlandırılıyor. Duş almak, kana kana su içmek ya da taptaze çay demlemek tümden hayal olmuş durumda. Doğru dürüst sebze meyve yetişmiyor ve her şey günden güne daha da plastikleşiyor. Devlet, gelir sağlayabilmek adına her vatandaşına organ bağışlamayı mecburi kılıyor ve bu organları satıyor. Hatta tam da bu yüzden, ülkenin birçok noktasına yerleştirilen dev püskürtücüler, havaya sakinleştirici ilaçlar salıyor. İşte, Siyah Koku, tam da böyle bir atmosferin içinde bize Mine ve Tuncay’ın yaşadığı bıçak sırtı aşkı anlatıyor.