Yaşar Kemal’in edebi eserleri arasında önemli bir yer tutan ve bir Anadolu efsanesinden kaynak alan Ağrı Dağı Efsanesi, 1970 yılında yayımlandı. İlk olarak Cem Yayınevi’nin baskısıyla piyasaya sürülen roman, kısa sürede oldukça popüler bir konuma geldi. Roman, içerisinde barındırdığı halk edebiyatı motifleri ve mitolojik ögeler ile bir destan özelliği de taşıyor. Sevilen bir halk efsanesi dayanan öyküsüyle Ağrı Dağı Efsanesi, büyük ustanın her dönem okunan eserleri arasında yer almayı başardı. Bu başarıda, hikayenin yanı sıra Yaşar Kemal’in kendine has üslubunun da etkili olduğunu söylemek gerek.
Yaşar Kemal’in eşsiz eseri Ağrı Dağı Efsanesi, 1975’te bir sinema filmine uyarlandı ve bir de opera eserine konu oldu.
Yaşar Kemal bu romanda, Mahmut Han’a karşı aşklarını korumaya ve yaşatmaya çalışan Ahmet ile Gülbahar’ın hikayesini okuyuculara aktarıyor. Ağrı Dağı geleneklerine dayanan aşkın gücünün, Mahmut Han’ın otoritesinin üzerine çıkışı, Yaşar Kemal’in eşsiz anlatımıyla birleşiyor. Aynı zamanda bu romanda, insanların üstünde hakim olan yönetimin ne kadar güçlü ve zalim olursa olsun, halkın birliği karşısında aciz kalışına da şahit oluyoruz.
Yaşar Kemal, Ağrı Dağı Efsanesi’nde insan psikolojisinin ve toplum psikolojisinin derinliklerine inmeyi de ihmal etmiyor. Psikolojik unsurları, en ince detaylara kadar okuyucuya aktardığını görüyoruz. Yaşar Kemal, pek çok eserinde olduğu gibi şiirsel ve estetik bir dil ile Türk kültürünün dokusuna ait detayları ilmek ilmek bu romana işlemiş diyebiliriz.
Tanışıp aşık olan Ahmet ve Mahmut Han’ın kızı Gülbahar, birbirlerine büyük bir sevdalanırlar. Gülbahar’ın babası Mahmut Han kızını Ahmet’e vermek istemez; ancak halkın baskısı sonucu Ahmet’e bir şartla kızını vermeyi kabul eder. Ahmet, Ağrı Dağı’nın zirvesine ateş yakabilirse Gülbahar ile evlenebilecektir. Ahmet, ateşi yakar ve görevini başarır. Bu sırada Gülbahar’ın zindancı başı Memo ile yaptığı pazarlık Ahmet’in gururuna dokunur ve iki aşığın yolları ayrılır.